2020’de insan olmak

Bu yazıyı 7 Ocak 2020’de, Instagram’da paylaştım.

Eskiden annemin gece dersi olduğu günler, okuldan çıkıp anneanneme giderdim. Birlikte sofrayı kurardık, yemeğimizi yerdik, sofrayı toplardık ve anneannemle Veys Fm eşliğinde bulaşıkları yıkardık. Sonra illa ki televizyonda izleyecek bir şey olurdu. Ya bir Kemal Sunal filmi, ya anneannemin karakterlerine söylenerek izleyeceği bir dizi, ya da bir Türk Sanat Müziği konseri. Sonra annem gelirdi yorgun, o da yemek yerdi ve anneannem bir de yanımıza yemek koyardı, babam da yesin diye ya da evde yemek olsun da annem uğraşmasın diye. Acıbadem’in yokuşlarında o yemekleri arabada dökmeden götürebilmek için bu işte bayağı ustalaşmak gerekirdi, yokuş çıkılıyorsa kabı öne doğru eğmek gerekirdi mesela.

Hafta sonlarıysa hava güzelse Adalar’a giderdik, Moda’ya yürürdük, Bostancı sahilinde paten kayardım. Daha da eskiden, neden bilmiyorum ama her hafta sonu maaile Anadolu Kavağı’na balık ekmek yemeye giderdik, ben her seferinde illa bir de waffle yerdim içi çakıl taşı çikolu. Cumartesi akşamları da babaanneme giderdik. Ben büyük halamla bir odaya kapanıp karanlıkta ona aklımdaki her şeyi, çoğunlukla da hoşlandığım çocukları, anlatırdım. O da sanki ben ona dünyanın gizemini çözmüşüm de onu anlatıyormuşum gibi bir ciddiyetle dinlerdi beni.

Öyle zamanlardı ki, sanki ben hep çocuk kalacaktım, büyükler oldukları yaşta büyük; biz hep sil baştan tüm bu yaşadıklarımızı tekrar edip duracaktık ve bunu hicbir sey değiştiremeyecekti. İçimde tarifi mümkün olmayan bir huzur vardı, bu kendini tekrar eden olaylar bana güven veriyordu hayattaki her şeyle ilgili. Bu öyle bir duyguydu ki hayat boyu bir daha aynı şekilde hissetmem imkansız.

Şimdi ise hayattaki belirsizlikleri tanıdım, kabul ettim ve bu kabullenişin beraberinde getirdiği huzursuzluğu da aşmaya çalışıyorum. Kaldı ki bu belirsizlikler sadece bireysel düzeyde bile değil, belirsizliğin toplumsal boyutu var, siyasal boyutu var ve bir de gezegensel boyutu var.

Günümüz insanının kendisiyle ilgili çözmesi gereken meseleler var (çünkü bunları yeni yeni fark ediyoruz), kariyeriyle ilgili halletmesi gerekenler var, ilişkileri üzerinde çalışması gereken şeyler var, kendisini beslemek için yapması gerekenler var eğer ebeveynse ebeveynliği üzerinde kafa yorması gerekenler var, tüketim tercihleri konusunda yine kafa yorması gereken şeyler var…
İnsan olmak muhakkak ki hiçbir zaman kolay değildi. 50 sene önce başka zorluklar vardı, 500 sene önce başka. Diyeceğim o ki, tüm bu zorlukların yanında “iyi ki bu dünyaya insan olarak gelmişim” dedirten deneyimler de var. Sanırım yapılabilecek en iyi şey, mümkün olduğu kadar bu deneyimlere ağırlık vermek ve insan olarak yapabildiğimiz, hissedebildiğimiz ve düşünebildiğimiz her güzel şey için şükretmek.

Yorum bırakın