Turkiye’deyken Amerika’ya karsi hissettiklerim

2 senenin ardindan Turkiye’ye gittigimde, kendimi Amerika’nin bazi seylerini ozlerken buldum:

  • Insanlarin sira olusturabilme ve sirada efendi gibi durabilme kabiliyeti: Burada yasadigim surece o kadar alismisim ki insanlarin sirada dururken onundekiyle mesafe birakmasina, Turkiye’de siradayken insanlar popoma yapisinca, cantasiyla vs. ile durtukleyince gicik oldum!
  • Yaya gecitlerinin gercekten bir islevinin olmasi: Istanbul’da da korkunctu tabi suruculerin yaya gecidinden gecen (pardon, gecmeye calisan!) yayaya yol verme yuzdesi, fakat Gaziantep’te durum iyice icler acisiydi. Bize (yayaya) yesil yanmasina ragmen, saga donuste yayaya yol vermesi gereken hicbir arac sag olsun bize yol vermedi. Ustune ustluk bebek arabasiyla karsiya gecmeye calismamiza ragmen arabalarini ya ustumuze surduler, ya kornaya bastilar, ya selektor yaptilar, ya da hepsini birden yapma basarisini gosterdiler!
  • Kiyafet ozgurlugu: Eskiden Istanbul’da yasarken toplum yavas yavas muhafazakarlasmaya basladiginda, etek/ sort giyen kadinlara bon bon bakilmaya baslandiginda ben bu bakislari umursamaz, Davutpasa Kampusu’ne giderken istedigimi giyip giderdim. Bana bon bon bakana ben de dik dik bakardim; gozum karaydi cekinmezdim. Hatta biraz da inadina oyle giyinirdim. Anneannemin bir gun yuzume veya bacaklarima kezzap falan atilacagina inanci tamdi, neyse basima bir sey gelmeden universiteden mezun oldum. Sonra Bogazici’ne giderken zaten muhatap oldugum semtler daha iyice oldugundan kiyafete yonelik bir sikinti cekmemistim.

Bu sene Turkiye’ye gittigimizde fark ettim ki, 2 sene o bon bon bakislari hic gormeyince bu duruma alismisim. Eskiden o bakislari yok sayma konusunda bir uzmanken, simdi bayagi acemilesmisim. O yuzden, Turkiye’deyken ne istiyorsam giymek yerine, “hmm bugun Eminonu’ne gidecegiz, o zaman en iyisi pantolon giyeyim” falan derken buldum kendimi. Bunda beraberimdeki insanlari huzursuz etmek istememin etkisi buyuktu tabi.

  • Bebek arabasiyla sehirde yaya olarak gezebilmek: Gaziantep’te durum direkt icler acisi… Kaldirimlarda cogunlukla rampa falan yok ve kaldirimlar yerden bir metre yuksek! “Buyuk”sehrin rampa olan sayili kaldirimlarinda da bazi ileri zekalilar arabalarini o rampanin onune park etme basarisini sergiledikleri icin sehirde bebek arabasiyla gezmek imkansiz. Zaten o yuzden herkes her yere arabasiyla gidiyor anlasilan, sokaktaki parklara bile.

Istanbul nispeten daha iyi ama yine durum berbat tabi… Son gunumuzde Bogaz’da       yuruyelim dedik, neyse ki Leyla bizimle degildi. Zira Baltalimani Kemik Hastanesi ve Kale cafe arasi yayanin yuruyebilecegi hicbir yer yok. Kaldirimlarin ustu araba dolu oldugundan resmen yoldan yurunuyor. Bebek arabasiyla Bogaz’da gezmeye cikayim desen, o arayi herhalde buharlasip ucarak gecmek gerekiyor.

Anlamadigim su: bu islere bakmasi gereken insanlar her kimse, onlar acaba sehirde hic bebek arabasiyla falan gezmiyorlar mi? Her yere arabayla mi gidiyorlar? Niye bu konuda kimse ses cikarmiyor? Bebekli, engelli ve yasli insanlar ya evde otursunlar ya da her yere arabayla gitsinler diye dusunuluyor sanirim…

Her seye ragmen, buraya donmek her zaman zor. Insanin dogup buyudugu, sevdiklerinin ve ailesinin yasadigi yer gibi olmuyor hicbir yer. Bu oyle tuhaf bir duygu ki… Artik arabayla kaybolmadan Acibadem’den Kadikoy’e bile gidemezken, yine de kendini oraya ait hissediyorsun. Can guvenliginin olmadigini bilmene ragmen, kendini acayip bir sekilde rahat ve guvende hissediyorsun. Bilmiyorum, ya da ben anormalim… Bu yaziyi Kavafis’in siirinden alintiyla bitirmek farz oldu o zaman:

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.

img_6561
Canim Istanbul

 

Yorum bırakın