“Her şey insanlar için” dedikleri…

tumblr_nsvwvy1dyx1rkezlvo2_500
‘Bes Kardes’ dizisinden Nazim

Elimizdeki şeylerin, sahip olduklarımızın kıymetini bilmeliyiz denir ya; çünkü hani bir şeyin değerini ancak onu kaybettiğimiz zaman anlarız genelde… Bu konuda ben çok korkağımdır. Sevdiğim birini kaybedeceğim diye aklım çıkar. O yüzden, daha hiçbir şeyimi (hiçbir sevdiğimi) -çok şükür- kaybetmeden evvel, kıymet bilme konusunda çalışmalara başlamıştım.

Annem çalıştığı için anneannemde büyüdüğümden, anneannemin ve dedemin ve de onların evinin benim için yeri çok ayrıdır. Ne güzel ki, anneannemlerin evi bizim evimize (yani annemlerin evine) yürüyerek 15 dakika civarındadır. Buna rağmen, sanırım üniversitedeyken, üst üste birkaç gün onlara uğrayamadığım olduğunda, neredeyse hemen aynı gece rüyamda anneannemleri görürdüm. Ya bana sitem ederlerdi ya da -Allah korusun- ölmüş olurlardı. Ben de hemen vicdan azabıyla ve korkuyla, ertesi gün onlara giderdim veya en kötü ihtimal arar seslerini duyardım. Diyeceğim o ki anneannem, dedem ve babaannem hayattalar diye hep kendimi şanslı hissetmiştim ve bunun kıymetini bilmem lazım diye düşünerek, fırsat oldukça onlarla zaman geçirmeye çalışmıştım. Ta ki beş sene evvel buraya taşınana kadar! Artık onları en fazla senede bir veya iki kez Türkiye’ye gittiğimizdeki sayılı günlerde görür oldum. Yine o yüzden, buradaki en büyük tedirginliğim onlarla alakalı endişeler olmuştu: Ben onlardan bu kadar uzaktayken ya onlara bir şey olursa; zaten kimbilir birlikte ağız tadıyla geçirecek kaç senemiz var, onun da bilmem ne kadar yılını uzakta geçiriyorum, değer mi gibi sorularla geçiriyordum neredeyse her günümü. Bazı günler takıntılı bir şekilde bunları düşünmekten, ne kadar yorgun olursam olayım uyuyamaz hale gelmiştim… Hatta bu gidişle, onlara bir şey olacak korkusundan, sonunda bana bir şey olacak diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Sonra hayatımıza Leyla dahil oldu. Daha hamileyken, Leyla’nın olası kalp rahatsızlığından haberimiz olmuştu ve bütün hayatım boyunca korktuğum şey, hem de hayatta en tecrübesiz olduğum bir yerden karşıma çıkmıştı: Evladımdan… Leyla’ya kesin bir teşhis konulmuş olsaydı, küçücük bir bebeğin/çocuğun üç açık kalp ameliyatı geçirmesi gerekeceğini bilip, hamileliğe devam etmezdim ama tek bir ameliyatla her şeyin tamamen düzelmesi ihtimali de vardı ve o ihtimal bu üç ameliyatlık ihtimalden daha büyüktü. Tabi düşünmek istemediğimiz çok kötü ihtimaller de vardı. İşte, sanırım o zamanlarda başladım hayat konusunda düşünüp düşünüp durmaya. Yani zaten düşünürdüm de, bu kadar değildi yine de… Bu süreçte aklımdan en çok geçen düşünceleri listeleyeceğim.

  • İnsanın kendi acılarını ve dertlerini başka insanlarınkiyle karşılaştırıp rahata ermesi diye bir şey mümkün değil. Bunu çok denedim, ama bir sonuca ulaşamadım. Doğum sonrası iki kişilik bir odaya koyuldum. Diğer kadının bebeği sağlıklı olduğu için, bebek annesinin yanındaydı. Leyla ise yoğun bakımda, benden ayrıydı. Odada, diğer kadınla aramızda perde vardı ama her şeyi tabi ki duyuyordum. Diğer annenin yanına bir sürü hemşireler, emzirme uzmanları geldi. Yok bebeği şöyle tut, böyle tut diye. Bense orada hayatımda ilk kez gördüğüm pompayı çözmeye çalışarak, süt sağmaya çabalıyordum Leyla’nın o sütü ne zaman içeceğini veya daha kötüsü içip içemeyeceğini bilmeden. O sırada kendi kendime “Haline şükret, en azından doğumu sağ salim atlattın. Bebek de hayatta. Ya mesela bebeğini ölü doğuran kadınlar ne yapsın?” falan diye düşünmeye çalıştım, halime şükrettim. Fakat bu yine de çektiğim acıyı hiç hafifletmedi. Çünkü kötü senaryoları düşünmeye başlayınca bunun gerçekten sonu yok. Her zaman her durumun daha kötüsü olabilir. Ve bunu bilmek insanı hiç de rahatlatmıyor… Evet, haline şükrediyorsun ama işte o kadar…
  • Kimin ne olacağı zaten hiç belli değil düşüncesi… Leyla, olması gereken üç açık kalp ameliyatının ikisini çok şükür atlattı. Önümüzde bir ameliyat daha var. Fakat bu ameliyatların sonunda bile kalbi tamir edilmiş normal bir kalp yapısına ve işlevine kavuşmuyor. Ömür boyu tek karıncıkla çalışan bir kalp ve bizlerinkinden değişik bir dolaşım sistemi oluyor. Bunun da uzun vadede ne gibi sonuçlar yaratacağı henüz belli değil, çünkü bu üç ameliyatlık prosedür zaten 1980’lerde geliştirilmiş. Yani hipoplastik sol kalp sendromlu veya başka bir hastalık yüzünden tek karıncıkla yaşayan en yaşlı insanlar zaten şu anda en fazla 30 yasında. Dolayısıyla bu insanlar bu üç ameliyattan sonra kaç yıl yaşar, nasıl bir hayat sürer çok belli değil. Konuya dönersek, evladının sağlığı, hayat kalitesi vs konusunda kocaman bir belirsizliği taşımak bir anne için çok zor. O yüzden ben de, “aman canım, zaten kimin ne olacağı belli mi” diye düşünmeye çalışıyorum ama o da her zaman işe yaramıyor. Bu düşünce çok da yalan değil. Sapasağlam çocuğunu, hele ki Türkiye’de, tamamen pisi pisine kaybetmek hiç olmayacak bir şey değil mesela. Veya o kadar uç bir düşünceye de gitmeye gerek yok. Her şey yolunda gitse, çocuk sağlıklı da olsa başka bir nedenden anne babasına üzüntü nedeni olabilir tabi. Ben de böyle düşünmeye çalışıyorum ama yine, her zaman işe yaramıyor.

Bazen böyle karamsar duygular ve düşünceler içinde kayboluyorum, bazense içimde acayip bir yaşam enerjisi ve iyimserlik beliriveriyor. Bu hafta sonu Chicago’da katıldığımız toplantı sonrası biraz içim karardı sanırım (onun üzerine de yazmak istiyorum bu hafta içinde). Laboratuvara ve işe güce tamamen dönünce bu endişelerimin sesi kısılacak hafta içinde yine, biliyorum. Nazım demiş ya “İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar? Ya çıldırır, ya da öleceğini unutur”, işte hayatta sırtımıza binen kocaman dertleri taşıyabilmek için de aynı şey geçerli sanırım. Ben de böyle kopkoyu bir karamasarlığa kapıldığım zamanlarda, çıldırmamak için kendimi meşgul tutarak dertlerimi unutmaya çalışıyorum sanırım.

 

3 comments

  1. Leyla’ya ve onun hastalığına sahip olan herkes için, en kisa zamanda, hastalığın çözümüne yönelik hızlı gelişmeler olur umarım ki onlar da , sağlıklı bir insanın yaşam ömrüne sahip olur. Ama dediginiz gibi, sağlıklı da olsa başka nedenlerden dolayı üzüntü nedeni olabilir insan. Umarım birinci yazdığım olur ikincisi olmaz. Sevgiler

    Beğen

Yorum bırakın